16 Mayıs 2011 Pazartesi

KIZILDERİLİ KİMDİR ?





Buzul Çağı'nın en şiddetli döneminde, M.Ö. 34000 - M.Ö. 30000 yıllarında, dünyadaki suyun önemli bir bölümü büyük kıtasal buz katmanları halindeydi. Bunun sonucunda, Bering Denizi bugünkü düzeyinden yüzlerce metre daha aşağıdaydı ve Asya ile Kuzey Amerika arasında, adına Beringia denilen, bir kara köprüsü oluştu. Beringia’nın en geniş döneminde 1.500 kilometre kadar olduğu sanılıyor. Nemli ve ağaçsız bir tundra olan bölge, otlar ve diğer bitkilerle kaplıydı ve bu da ilk insanların yaşamak için avladıkları büyük hayvanları çekiyordu.
Kuzey Amerika'ya ilk erişen insanlar, yeni bir kıtaya ayak bastıklarını muhtemelen tahmin bile edemezlerdi. Atalarının binlerce yıldır yaptığı gibi Sibirya kıyılarında av peşinde koşmaya devam etmişlerdir.
M.S. ilk yüzyıllarda, bugünkü Arizona'da Finiks kentinin bulunduğu yöreye yakın yerleşim birimlerinde, top oynamak için alanların ve Meksika'da bulunanlara benzeyen piramit biçimli kümbetlerin yanı sıra kanal ve sulama sistemleri kuran Hohokumlar yaşıyordu.

İlk yerleşimciler Seminoller, Çerokiler ve Mişuki kabileleri ile karşılaştılar. İspanyol kaşifler ise Kaliforniya'da Şoşon, Payitu, Kahula, Mevuk ve diğer bazı kabilelerle karşılaşmışlardır. 19. yüzyılda, Avrupalı kaşifler batıya doğru göç ederken Kızılderili kabileleri kendi topraklarından sürmüşlerdir. Bu dönem batıda Apaçi, Siyu ve Komançi ve diğer kabilelerle yapılan utanç verici savaşlar dönemidir. Bu savaşlardan geriye kalan çok az sayıda yerli ise, Rezervasyonlar (kızılderililer için ayrılmış araziler) olarak bilinen küçük bir alanda yaşamaya mecbur edilmişlerdir.Yani bu halkın büyük bir kısmı soykırım'a uğradı.
Bugün ABD'de hükümet tarafından resmen tanınan 554 Kızılderili kabilesi vardır.
Kızılderililer 1952 yılına kadar Rezervasyon denilen toplama kamplarında yaşamaya zorlanmışlardır. Kizilderililerin halen önemli miktardaki kısmı bu bölgelerde yaşamaktadır.
1626 yılında Hollandalıların satın aldığı New York'ta günümüzde 85.000'den fazla Kızılderili yaşamaktadır.
2007 yılının Aralık ayında, en önemli Kızılderili kabilelerinden biri olan Lakota Siyuları ABD vatandaşlığından çekildiklerini ve kendi devletlerini kuracaklarını ilan etmişlerdir. Toprakları beş ayrı ABD eyaletinin sınırları içerisinde olan Lakotalar'ın bu girişiminin sonuçları henüz kesinleşmemekle birlikte, Kızılderililerin büyük soykırımdan bu yana ilk bağımsızlık girişimleri olarak tarihe geçmiştir

TEHCİR YASASI

Amerikan hükümeti, 1820'lerde kızılderilileri, kendi belirlediği bölgelerde (rezervasyon kampları) yaşamaya zorlamaya başladı. 1824'te Kızılderili İşleri Müdürlüğü kuruldu ve aynı yıl ABD ordusu Oklahoma'da Kızıl Nehir'de Towson Kalesi ve Arkansas Nehri'nde Gibson Kalesi gibi ileri karakollar kurarak Çeroki ve Çoktav kabilelerini Güneydoğu'dan çıkarıp Mississippi'nin batısındaki yeni Yerli Bölgesi'ne gitmelerini sağlama görevini üstlendi. 1830'da Kızılderili Tehcir Yasası (The Indian Removal Act) Başkan Andrew Jackson'ın ateşli mücadelesi sonucunda Kongre'den geçti.

 Buna göre Doğu'daki bütün kabileler yurtlarını bırakıp Batı'da onlara ayrılmış olan topraklara yerleşecekti. İlerleyen yıllarda bütün kabileler, topraklarını, bulunduklar eyaletlere bırakan anlaşmalara imza koymak zorun kaldılar ve şu ya da bu şekilde toplama bölgelerine sürüldüler. Bunların öncesinde Johnson-M'Intosh (1823), Çeroki-Georgia Eyaleti (1831) ve Worcester-Georgia Eyaleti (1831) davaları önemlidir. Bu davalarda hukuki olarak ortaya çıkan en önemli sonuç Çerokilerin bir etnik halk olarak kabul edilmesi ve Georgia Eyaleti yasalarının Çeroki bölgesinde geçerli olamayacağının tescil edilmesidir. Elbette bu kararlar Başkan Andrew Jackson ve orduyu durdurmamıştır. Başkan Jackson ve Cumhuriyetçiler Kongre'yi ele geçirip 'Tehcir!' diye bağırırlarken, milli kahraman olarak saygı gören Tennessee delegesi Davy Crockett'in siyasi hayatı, Çerokileri desteklediğinden dolayı bitirilir.

Davy Crockett şöyle diyecektir: 'Dürüst olup lanetlenmeyi, ikiyüzlü olup sonsuza kadar anılmaya yeğlerim'.

Sonuçta 200'e yakın kabileden 90'ı Yerli Bölgesi olarak adlandırılan (bugünkü Kansas ve Oklahoma) bölgeye sürülmüştür.

NAVOJOLAR




Navajolar, 1300'lü yıllarda kuzeybatı Kanada'dan güneybatıya inen bir Athapascan kabilesidir. Kendilerine Dineh, yani İnsan derler. Haşin, deri yüzücü, göçmen istilacılar olarak, güneybatıdaki çiftçi kabilelerin korkulu rüyasıydılar. Pueblo'lar onlara "düşman yabancılar" anlamına gelen apachu derlerdi. Bundan Tewa ve İspanyolca karışım olan "Apaches de Nabahu" adı türemiş ve zaman içinde Navajo halini almıştır.
Navajolar Pueblo komşularından gördükleri maskeli dans, sepetçilik ve seramikçilik gibi birçok kültürel uygulamayı benimsemişlerdir. Pueblolar'dan dokumayı, İspanyollar'dan da gümüş işini öğrenmişlerdir. Ondokuzuncu yüzyılın ortalarında mücevhercilik ve dokumacılığa başlamışlardır. Basit şef battaniyeleri bugün ünlü Navajo dokumalarına dönüşmüştür.
130.000'lik nüfusuyla Navajolar Birleşmiş Milletler'deki en kalabalık kabiledir. Rezervasyonları Gallup'dan Büyük Kanyon'a kadar New Mexico ve Arizona üzerinde 200 millik bir alana yayılır. Bu alan içinde Heykel Vadisi, Canyon de Chelly gibi doğa harikaları, kömür ve petrol kaynakları bulunmaktadır. Navajolar oldukça zengin bir kabiledir; tarım ve hayvancılıkta ilerlemişlerdir.
Kadınları hala geleneksel kıyafetlerini giyerler; kadife bluzlar, bilek seviyesine inen etekler ve gümüş ya da turkuvaz gerdanlıklar.

Kuzey Amerika Kızılderilileri

Kuzey Amerika Kızılderilileri, birbirlerinden oldukça farklı yaşam biçimlerine sahipti. Bilim adamları, Kuzey Amerika kıtasını tam sekiz kültür bölgesine ayırıyorlar. Bu bölgeler, birbirlerine hem kültürel, hem de coğrafi olarak yakın kabilelerden oluşuyor. Bölgeler ve bazı kabile isimleri şöyle:

Güneydoğu: Cherokee, Chickasaw, Catawba, Caddo, Choctaw, Creek, Natchez

Güneybatı: Navajo, Hopi, Mohave, Apache, Zuni, Pima, Yuma

Batı: Nez Perce, Klamath, Yurok, Pomo, Modoc, Shoshone, Miwok, Paiute, Ute, Chumash, Gabrielino

Kuzeydoğu: Ojibwa (Chippewa), Algonquin, Micmac, Abenaki, Huron, Massachusett, Pequot, Mohawk, Oneida, Onondaga, Cayuga, Seneca, Tuscarora, Delaware, Shawnee, Sac, Fox

Kuzeybatı: Tlingit, Haida, Tsimshian, Bella Bella, Bella Coola, Kwakiutl, Nootka, Makah, Chinook

Ovalar: Blackfoot, Gros Ventre, Hidatsa, Mandan, Crow, Sioux, Cheyenne, Pawnee, Oto, Arapaho, Kiowa, Comanche, Wichita

Kutupaltı: Cree, Naskapi, Montagnais, Beaver, Slave, Koyukon, Kutchin, Yellowknife, Chipewyan

Kutup: Inuit (Sibirya, Alaska, Kutup, Grönland, Copper, Southampton, Labrador), Aleut

Bu kadar çok sayıda kültür grubunun olması şaşırtıcı gelebilir çünkü Kızılderililer hakkında bilinenler, genelde yalnızca Ova Kızılderilileri özellikleridir. Tüyler, çadırlar, savaş başlıkları ve savaş baltaları.... Bunların hepsi de hemen herkesin izlediği kovboy filmlerinin, okuduğu Teksas Tommiks'lerin vazgeçilmez parçasıdır. Oysa yalnızca Kızılderili evlerine bakmak bile gruplar arasındaki farklılıkları açıkça ortaya koyar.
Kızılderili gruplarının beyazlarla karşılaştıkları tarihler de çok farklı. Beyazların Amerika kıtasına yayılmaları uzun zaman aldı. Kolomb Kuzey Amerika'yı hiç görmedi. Kutup bölgesinde yaşayan Inuitler ilk beyaz adamla 1818 yılında, Kolomb'un Amerika'ya ayak basmasından neredeyse üç yüz yıl sonra karşılastılar. Ama hepsinin de ortak bir tarihi oldu. Beyaz adamla birlikte hastalıklar geldi. Daha önce hiç tanımadıkları suçiçeği, sıtma, kızamık, ve hatta grip gibi hastalıklara bağışıklıkları olmayan Kızılderililer hızla ölmeye başladı. Ölmeyenler, ya topraklarını almak isteyen beyazlara teslim olmak zorunda kaldılar, ya da savaşmak. Büyük bir direniş göstermeden teslim olanlar arasında, suskunluğa bürünüp değişik bir direniş gösterenler de oldu. Amerika'nın güneybatısında yaşayan Kızılderililer, beyazların gelişini ve bu yeni ırkın Kızılderililerin dinlerini, kültürlerini yok etmeye çalışacağını çok önceden rüyalarında görmüşlerdi. İşte bu nedenle beyazlarla karşılaşınca suskunluğa büründüler, törenlerini, dinlerini gizli tuttular. Bugün onlar, kültürlerinin çok büyük bir bölümünü korumayı başarmış olan Kızılderililer içinde belki de ilk sırayı alıyorlar. Köylerindeki bazı bölgelere beyazların girmesi, ya da bazı törenleri izlemesi hala yasak.


ERKEK İSİMLERİ
YALNIZ KURT  _  KIZIL BULUT_ KAR KARTALI_ YARALI DİZ _YAY KOPARAN_ HIZLI ŞAHİN_ KORKUSUZ ŞEF_ FIRTINA SAVAŞÇI_ KORKUTAN ATMACA _ŞİMŞEĞİN OĞLU _OKTAN HIZLI_ KIRIK MIZRAK_ MEYDAN OKUYAN _SEVGİ YÜKLÜ_ KIRIK KALP_ KESKİN BIÇAK_ SAÇI RÜZGARLI _AYI BOĞAN _ŞAHİN PENÇESİ _TOPRAKLA YOĞRULAN SAVAŞÇI
KADIN İSİMLERİ
AY IŞIĞI _ÇİĞDEM ÇİÇEK_ DOĞAN GÜNEŞ  _ÇEVİK CEYLAN_ YABAN GÜLÜ _DENİZ GÖZLÜ_ ESEN ILIK RÜZGAR _FİNGİRDEYEN FARE_ AĞLAYAN YILDIZ_ ÇAĞLAYAN PINAR_ KİRAZ ÇİÇEĞİ_ SARIŞIN KELEBEK_ DURGUN SU _ÇADIRA VURAN DAMLA_ GÖL KUĞUSU
ÇOCUK İSİMLERİ
BENEKLİ KELEBEK _ KÜÇÜK MİNİ SERÇE_ HAVADAKİ ÇEKİRGE_ ÇEVİK CEYLAN _ SİSTEN KORKAN _BAL PETEĞİM_ SÖĞÜT DALINDAKİ KAPLUMBAĞA _BAL ARIM _BAL KÜPLÜ _BALIK GÖZÜ_ UÇAN TIRTIL


KABİLELERİNDEN



CHEROKEELER


Cherokee adı büyük olasılıkla bir Choktaw kelimesi olan ve Mağara İnsanları anlamına gelen chiluk-ki'den gelmektedir. Cherokee'ler 1876'daki Kızılderili Bürosu'nun raporlarına göre "en uygar" beş kabileden biridir. Bu kabileler Birleşik Devletler'i örnek alan anayasal hükümetlere ve komün fonlarına sahiptirler. Ayrıca beyaz komşularının yöntemlerine benzer biçimde çiftçilik yapmaktadırlar.
En zengin ve bereketli topraklar Cherokee'lerindi. Andrew Jackson ve Van Buren'in Kızılderililer'i temizleme politikası doğrultusunda General Winfield Scott tarafından yönetilen birlikler, beyazların bu topraklara yerleşebilmeleri için Kızılderililer'i sürdüler. Missisipi'nin batısındaki sözde Kızılderili Bölgesi'ne sürülmeleri sırasında üçte biri telef olan Kızılderililer, bunu Gözyaşı Sürgünü olarak anarlar.
Hayatta kalmayı başaran az sayıda Cherokee'nin büyük çoğunluğu bugün Oklahoma'da yaşamaktadırlar. Kuzey Carolina'daki Cherokee Rezervasyonu'nda yaşayan Cherokee'lerin sayısı 7000'e yükselmiştir.

KABİLELERİNDEN




CHEYENNELER

Cheyenne adının anlamı Fransızca chien, "köpek" kelimesinden gelmektedir. Bunun nedeni ise köpek yeme ayinleridir. Cheyenne'ler kendilerini Tis-Tsis-Tas (insanlar) adıyla çağırırlar. İki ya da üç asır kadar önce Büyük Göller Bölgesi'nden büyük çayırlıklara gelen bir Algonquian kabilesidir. Çadırlarda yaşayan bizon avcıları, usta biniciler ve cesur savaşçılardı. Batıdaki Sioux kabileleriyle çok yakındılar ve Küçük Boynuz'da Custer'a karşı birlikte savaştılar.

Son savaşlardan sonra Kör Bıçak ve Küçük Kurt komutasındaki bir grup, eski av toprakları olan Montana'daki Topal GeyikRezervasyonu'na doğru efsanevi bir yürüyüş yaptı. Diğer bir grup olan güneyli Cheyenne'ler ise Oklahomada kaldılar.

15 Mayıs 2011 Pazar

KIZILDERİLİNİN DOĞAYA BAKIŞI




1854 yılında A.B.D. Başkanı yazdığı bir mektupla Amerikaya gelen beyaz göçmenlere toprak bulmak amacıyla kızılderililerden toprak istemiş ve "bu isteği kabul edilecek olursa, kızılderililere rahatlıkla yaşayabilecekleri bir bölgenin ayrılacağını bildirmiştir. Topraklarının büyük bir bölümü zaten beyazlar tarafından zorla ellerinden alınmış olan kızılderili Reisi Seattle bir söyleviyle A.B.D. Başkanına yanıt vermiş ve bu yanıt mektup olarak A.B.D. başkanına gönderilmiştir.
Mektubun aslı Amerika, Seattle, Squamish Müzesinde korunmaktadır.


Bu mektup bugün bile dünyanın karşı karşıya bulunduğu kirlenme sorunu hakkında yazılmış  en güzel bir yazı olarak kabul edilmektedir.
İnsan ve doğa diyalektiğini en güzel dile getiren metinlerden biri olarak günümüzde değeri daha çok anlaşılmaktadır. Lütfen uzun gelebilecek bu mektubu sonuna kadar okuyunuz.


ŞEF SEATTLE'IN MEKTUBU

Yüzyıllardir halkımın üzerine merhamet gözyaşlari döken şu sonsuz gökyüzü bir gün değişebilir.
Bugün açık gözüken gökyüzü yarın bulutlarla kaplanabilir.
Sözlerim, asla yer değiştirmeyen yıldızlar gibidir.
Şef Seattle her ne söylerse, Washington'daki büyük Şef ona, güneşin ya da mevsimlerin dönüşüne inandığı ölçüde inanabilir.
Washington'daki büyük Şef bize dostluk ve iyilik dilekleriyle birlikte bizden topraklarımızı satın almak istediğini bildirmiş.
Onun, bizim arkadaşlığımıza çok fazla ihtiyacı olmadığını biliyoruz.
Merak ediyoruz ki; gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya da satabilirsiniz?
Bunu anlamak bizler için çok güç.
Bir zamanlar insanlarımız bu topraklara tıpkı rüzgarda kıvrımlanan deniz dalgalarının kabuklu kuru yüzeyleri kapladığı gibi yayılmışlardı.
Çok uzun zaman geçti ve o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı oldu.
Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır.
Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır.
Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız.
Beyazlar için durum böyle değildir.
Bir beyaz, öldükten sonra yıldızlar alemine göç ettiği zaman, doğduğu toprakları unutur.
Bizim ölülerimiz ise bu toprakları unutmaz.
Çünkü kızılderili, gerçek anasının toprak olduğuna inanır.
Washington'daki Büyük Beyaz Reis bizden toprak almak istediğini yazıyor.
Bu bizim için büyük bir fedakarlık olur.
Büyük Beyaz Reis, bize rahat yaşayacağımız bir yerin ayrılacağını, bize babalık edeceğini, biz kızılderililerin ise onun çocukları olacağımızı söylüyor.
Bu önerinizi düşüneceğiz.
Ama yine de bunun kolay olmayacağını itiraf ederim.
Çünkü bu topraklar bizim için kutsaldır.
Nehirlerin ve ırmakların suyu, bizim için sadece akıp giden su değildir;
atalarımızın kanıdır aynı zamanda.
Bu toprakları size satarsak, bu suların ve toprakların kutsal olduğunu çocuklarınıza öğretmeniz gerekecek.
Biz nehirleri ve ırmakları kardeşimiz gibi severiz. Siz de aynı sevgiyi gösterebilecek misiniz kardeşlerimize?
Biliyorum, beyaz adam bizim gibi düşünmez.
Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur.
Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder.
Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır.
Beyaz adam topraktan istedigini alınca başka serüvenlere atılır.
Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar.
O'nun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve herşeyi yiyip bitirecektir.
Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer.
Bu kentlerde huzur ve barış yoktur.
Beyaz adamın kurduğu kentlerde, bir çiçeğin taç yapraklarının açarken çıkardığı tatlı sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları duyulmaz.
Belki bir vahşi olduğum için anlayamıyorum ama, benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka.
İnsan bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça, yaşamın ne değeri olur?
Bir kızılderiliyim ve anlamıyorum.
Biz kızılderililer, bir su birikintisinin yüzünü yalayan rüzgarın sesini ve kokusunu severiz.
Çam ormanının kokusunu taşıyan ve yağmurlarla yıkanıp temizlenmiş meltemleri severiz.
Hava önemlidir bizim için. Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı koklar.
Beyaz adam için bunun da önemi yoktur.
Ancak size bu toprakları satacak olursak, havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir.
Çocuklarınıza havanın kutsal olduğunu öğretmeniz gerekir.
Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız doğdukları gün ilk nefeslerini onun sayesinde almışlardır.
Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı?
Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğiz.
Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var:
Beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı göstersin.
Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum.
Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm.
Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu hayvanları sadece eğlenmek için.
Dumanlar püskürten bu demir atın bir buffalo'dan daha değerli olduğuna aklım ermiyor.
Biz sadece yaşayabilmek için avlardık buffalo'ları.
Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz?
Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan ölür gibi geliyor bize.
Unutmayın, bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ vardır.
Şu gerçeği iyi biliyoruz:
Toprak insana değil, insan toprağa aittir.
Ve bu dünyadaki herşey, bir ailenin fertlerini biribirine bağlayan kan gibi, ortaktır ve biribirine bağlıdır.
Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.
Bildiğimiz bir gerçek daha var:
Sizin Tanrınız bizimkinden başka bir Tanrı değil.
Aynı Tanrının yaratıklarıyız.
Beyaz adam bir gün bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu farkedecektir.
Siz Tanrınızın başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz.
Ama hepimizi yaratan Tanrı için kızılderili ile beyazın farkı yoktur.
Ve kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir.
Bu toprağa saygısızlık, Tanrının kendisine saygısızlıktır.
Beyaz adamı bu topraklara getiren ve kızılderiliyi boyunduruk altına alma gücünü veren Tanrının adaletini anlayamıyoruz.
Tıpkı buffalo'larin öldürülüşü, ormanların yakılışı, toprağın kirletilişini anlamadığımız gibi.
Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağlari örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.
Gündüz ve gece bir arada olamaz.
Kızılderililer her zaman beyazlardan tıpkı sabah sislerinin güneşten kaçtığı gibi kaçmışlardır.
Bütün bunlara rağmen, teklifinizi tartışacağız.
Ve umuyorum ki, halkım bunu kabul edecek ve Büyük Beyaz Şef'in vaadettiği üzere beraber barış içinde yaşayacağız.
Böylece Ay birkaç kez daha doğacak, bir kaç kış daha geçecek.
Bu geniş topraklara yerleşmiş ve mutluluk içinde yaşamış olan neslimiz, daha önce bizden daha güçlü ve daha umut dolu yaşamış insanlarımızın mezarları başında yas tutacaklar.
Ama, niye insanlarımın kaderi için yas tutayım ki?
Tıpkı deniz dalgaları gibi kabileler kabileleri, uluslar ulusları takip ediyor.
Bu doğanın düzenidir ve teessüf gerekmez.
Yok oluşumuz çok uzak olabilir ama kesinlikle bir gün gerçekleşecek;
Son kızılderili yok olup, kabilemin hatıraları beyazlar için bir tarih olduğunda, bu kıyılar kabilemin görünmez cesedleriyle kaynaşacak.
Çocuklarınızın çocukları kendilerini bir dükkanda, bir yolda, boş bir yerde yalnız olarak düşündüğünde aslında yalnız olmayacaklar.
Dünyanın hiçbir yerinde tamamen ıssız bir yer yoktur.
Geceleri, şehir ve kasabalarınızın caddeleri boşalmış gibi görünse de, aslında, bir zamanlar oralarda yaşamış ve bu güzel toprakları gerçekten seven ruhlarla dolu olacaktır.
Beyaz adam asla yalnız kalamayacaktır.
Beyaz adamın, benim insanlarıma saygı göstermesini sağlamalısınız, çünkü; ölüler güçsüz değildir.
Ölü mü dedim?
... !
Ölüm diye birşey yoktur ki, sadece dünya değiştirir insan.
Şef Seattle, 1854

Kızılderili şefin bu mektubunu çocuklarınızla birlikte okuyunuz.Onlara doğanın ne kadar vazgeçilmez olduğunu erken yaşda öğretiniz.

İstanbul,17 Aralık 2010
PROF.DR.AHMET SAMSUNLU

KIZILDERİLİLERİN ESSİAC ÇAYI

                                                                

Essiac çayı, Kızılderililer olarak bilinen Amerikan yerlilerinin tedavi amaçlı kullandıkları bir çaydır. Kanadalı Hemşire Rene Caisse tarafından tarifi yeniden bulmuş ve kendi meme kanseri hastalığının tedavisinde kullanmıştır

Essiac ismi hemşirenin soyadındaki harflerden gelmektedir. Caisse 1978 yılında hayata gözlerini kapatana kadar pek çok kanser hastasına bu terkiple yardım etmiştir. 4 ayrı ottan yapılan çaydaki maddelerin ayrı ayrı kanser önleyici olduğu ispatlanmıştır.

Hücreleri yeniler, vücuttaki toksinleri atar ve idrar söktürür. Önerilen miktardan fazlasını içmek ishale neden olabilir.

B kompleks vitaminler, C, E, D ve K vitaminleri içermekte olan essiac çayının bugun dünyada 50′den fazla formu satılmaktadur

ON KIZILDERİLİ YASASI


1- Büyük Ruh'a ve evrenin kutsal sırlarına yakın ol.

2- Yeryüzündeki tüm insanlara saygı göster.

3- Gereken her durumda iyilik ve yardımda bulun.

4- Yaşadığın sürece daima dürüst ve doğru ol.

5- Yüreğinle inandığın doğru bildiğin şeyi yap.

6- Aklına ve bedenine iyi bak, sağlıklı kal.

7- Bütün yaptıklarının sorumluluğunu taşı.

8- Her zaman daha iyi işler yapmaya çabala.

9- Birlikte tüm insanlığın yararı için çalış.

10- Ve unutma ki, dünya insanlara değil, insanlar dünyaya aittir.

Kızılderili -Türk Kıyafet Benzerlikleri




Bir dönemde Avrupaliler gidiyordular onlardan uzak memeleketlere ve yerli insanlara arıştırıyordular. Afrikanin bazı yerlerda millet çıplak geziyordu. Avrupalilera bu çok ilgil çekti. Bundan sonra tum Avrupali olmayan kişilere ilkel olduğunu ve vahşi olduğunu gibi göstermeye çalıştılar. Kızılderili halk çıplak gezen vahşi olarak hala gösteriyorlar. Zamanımızda bu iş onlara bir az zor olur çunku bir çok Kızılderili profesorler, iş adam, politikaci, unlu aktor vs var. Bir Avrupa ulkede Kanada büyükelçi Ocibva Kızılderili adamiş. Meksika'da 1900'lerda Kızılderili Cumhur başkan vardi. Bolivia Cumhur başkan Evo Morales Aymara Kızılderilidir. Yinede Avrupaliler Kızılderililer vahsi yerliler olarak gostermeye çalışıyorlar. Kıyafetler gelince, Kızılderililer edepli giyorlar ciplak gezemiyorlar ve bayan Kızılderili kıyafetlerler saygın, terbiyeli, kıyafetlerdir. Kendi folklör kıyafet giyince, Kızılderili bayanler uzun etekler giyorlar. Bir çok gündüz kıyafet olarak uzun etekler giyorlar ve uzun kollar giyorlar. Eskiden çoğu başta mendil bağılıyordular, zamanımızda yinede bazı Kızılderili kadinlar başı bağlıyorlar. Sibiryali yerlilerda ve Kızılderili millettlerda ayni şeyler var. Sibiryali yerli halk'in bayanlar ne giyorlarsalar Kızılderili bayanlarda giyorlar. Sibiryali yerli gençlerde ne varsa Kızılderili gençlerde var. Yerlilerin dünyasi böyledir. Internet vasıtasıyle bu bilgiler kolayca isbatlıyabilinir



Kültürler gelince birleşik noktalar var. Sibiryali Yerli Kültür'un sahibleri var ve bu kültürun başka kültürlerdan etkilemiş sahiblerda var. Kızılderili Kültür sahiplerida var ve o kültür başka Avrupali kültürlerdan etkilenmkiş kültüre sahiplerda var. Diştan gelen şeylere bakmadan öz kültürleri bakınca, rahatça yerli Türk Kültür ve Kızılderili kültür arada bir çok birleşik nokta bulabiliriz.
Kıyafetler bakınca Kızılderili değişik milletlerda, inuitlerda ve Sibiryali Türklerda benzeri şeyler bulunur.



 Değişik Kızılderili milletler değişik iklim bölgede yaşıyorlar. Her iklim bölgenin özel bir kültüru var ve bir bölgede değişik milletlerden yaşayan tum Kızılderilimiletler bölgedeki kültür paylaşiyorlar. Zamanimizda Kızılderililer değişik bölgelerdan evlendiği işin ve kendi bölgedeki Kültürler arada alış veriş yaptığı dolaydan çoğulerin giydiği folklör kıyafetleri bir bire benziyorlar. Guney-Bati'da kiyafteler farklidir ve Kuzey-Bati sahildeki kıyafet'da farklidir. Obur tum bölgelerda Düzlükler ve Ormanlik bölgeler gibi milletlerin folklör kıyafetleri bir bire benziyorlar



Kuzey Kutuptaki inuitler daha farkli kıyafet giyorlar; yinede onlarin kıyafette Kızılderililerin ve Sibiryali yerlilerin benzeri şeyleri var. Bir çok Türk kıyafet inuitlerin kıyafetine benziyor. Guney-Batı Kizilderiller hariç ve Orta Asya Türkler hariç her kesin kıyafetinde pileleri var. Ayni zamanda Guney-Batı Kızılderililerin motifler ve takılar çok benziyorlar Orta Asya Türklerin ve Anadolu Türklerin motiflere. Eskiden bazı Guney-Batı Kızılderililer kadinlar uzun etekler ve çarşaf gibi kumaş giyordular. Uzun etekler ve turkuaz ve gümüş takılar hala kulanıyorlar.
Guney-Batı Kızılderililer Orta Doğu Asyali halk gibi topraktan yapılmış evler ve topraktan yapılmış kupler ve yun kilimler kulanıyorlar. Düzlüklerdan ve Ormanliktan ve Ova'dan ve Havza'dan ve Yarı Arktik'tan Kızılderilili milletler Orta Asyali ve Sibiryali halk gibi yaışyorlar. Deridan çadir yapıyorlar ve ağaçlerdan yaşamak için daha kalıcı yerler yapıyorlar, Türklerin iki çeşit yirta gibi ve Sibirali kum çadırlar gibi. Bu yaşama şekil benzelikleri kıyafete görünüyor. Kıyafetler ayni malzemelerdan yapılıyor ve ayni çeşit modeldandir ve ayni sekilde süslenilir.


KIZILDERİLİ YEMEKLERİ




Amerikan Kızılderili kabileleri Geyik ve diğer hayvanları beslemek için pek çok meyve ve sebze büyütüyordu. Kızılderililer için Hem yiyecek hem onların avı olur. Kız kardeşe ait olan mısır, kabak, fasulye bir Kızılderililinin sunaklarıydı. Bu şeyler her yıl şükran sırasında Kızılderililer hikâyeler, öyküler bulunur. Kızılderililer de bu üç malzemeyi bir çorba yapmış. Ve çorbaya yine üç kardeş çorbası denir. Kızılderili gıda da yılın farklı zamanlarında çeşitli Bazı kabileler kış aylarında yiyecek büyütemez.Kış ayları için yiyecek saklamak isterler..Kızılderili erkekler avda ne alırsa onunla yaşayacaktı. Bazen uzun kışlar dışında avcılık herhangi bir yıl boyunca yapılabilir şeydi.

Kızılderililer modern zamanlarda ve birçok geleneksel Anadili Hint tarifleri günlük yemeklerini aynı şekilde onlarda binlerce yıl önce hazırlamışlardır.

Hemen hemen tüm modern Amerika'da geleneksel şükran günü yemeğindeki malzemeler gibi Kızılderililerde de Hindi, Balkabağı, Kabak, fasulye, mısır, geyik eti, patates gibi gıdalar tarafından hazırlanan yiyecek ve ekmekleri vardı.

. Daha çok kuzeydoğu ve büyük göllerin etraflarındaki aşiretler arasında popüler olan yiyecek ve başka tür pirinç, yabani ve Akçaağaç şekeri vardı. Kızılderili kabilelerinin mükemmel besin kaynakları vardı. Ve çok iyi yemekleri vardı.

Hatta baharat olarak çeşitli bitkiler ve otlar kullanmak, bugünde kullanılır. Gerçek ve gerçekten bugün Amerika birleşik devletleri ve dünyanın diğer yerlerinde ortak olan gıdalar birçok gıdaların aynı tür olduğu Kızılderililer binlerce yıl önce av büyütmek için kullandılar.

KIZILDERİLİLERİN ŞEREF YASALARI

1 – Dua etmek için güneşle birlikte kalk. Tek başına dua et, sık sık dua et. Büyük Ruh dinler, eğer sen sadece konuşursan.

2 – Yollarında kaybolmuş olanlara karşı anlayışlı ol. Cehalet, kibir, öfke, kıskançlık ve açgözlülük, kayıp bir ruhtan kaynaklanır. Rehberlik bulmaları için dua et.

3 – Kendini, kendi kendine araştır, keşfet. Başkalarının senin yolunu senin için belirlemelerine izin verme. O senin, sadece senin yolundur. Diğerleri o yolu seninle birlikte yürüyebilirler, fakat hiç kimse o yolu senin için yürüyemez.

4 – Misafirlerine evinde saygıyla davran. Onlara en iyi yiyeceklerini ver, en iyi yatağı ver ve onlara saygı ve onurla muamele et.

5 – Herhangi bir kişiden, bir topluluktan, bir çölden ya da bir kültürden olsun, senin olmayan şeyi alma. O ne kazanılmıştır, ne de verilmiştir. Senin değildir.

6 – Yeryüzü üzerindeki her şeye saygılı ol – ister insan, ister bitki olsun.

7 – Diğer insanların düşüncelerini, isteklerini ve sözcüklerini onurlandır. Başka birinin sözünü asla kesme, alay etme ya da taklidini yapma. Herkese kişisel ifadeleri için izin ver.

8 – Başkalarına asla kötü bir şekilde konuşma. Evrene bıraktığın negatif enerji, sana katlanmış olarak geri döner.

9 - Herkes hatalar yapar. Ve tüm hatalar bağışlanabilir.

10 - Kötü düşünceler zihinsel, bedensel ve ruhsal hastalıklara neden olur. İyimser ol.

11 – Doğa bizim için değildir, o bizim bir parçamızdır. Onlar senin dünyasal ailenin parçalarıdır.

12 – Çocuklar geleceğimizin tohumlarıdır. Onların yüreklerine sevgi ek ve bilgelik ve hayatın dersleriyle sula. Onlar büyürken, onlara büyümeleri için yer bırak.

13 - Başkalarının kalplerini incitmekten kaçın.  Verdiğin acının zehiri sana geri döner.

14 - Her zaman dürüst ol.

15 - Kendini dengede tut. Senin Zihinsel ben ‘in, Ruhsal ben ‘in, Duygusal ben ‘in ve Fiziksel ben ‘in – hepsinin güçlü, saf ve sağlıklı olmaya gereksinimi var.  Zihnini güçlendirmek için bedenini çalıştır. Duygusal rahatsızlıkları iyileştirmek için ruhsallıkta büyü.

16 – Kim olacağını ve nasıl davranacağını belirlerken bilinçli kararlar ver. Kendi eylemlerinin sorumluluğunu üzerine al.

17 – Başkalarının mahremiyetine ve kişisel yerlerine saygılı ol. Başkalarının kişisel eşyalarına dokunma – özellikle kutsal ve dini eşyalarına. Bu yasaktır.

18 – Önce kendine karşı dürüst ol. Önce kendini besleyemezsen ve kendine yardım edemezsen, başkalarını besleyemezsin ve onlara yardım edemezsin.

19 – Başkalarının dini inançlarına saygı göster. Kendi inancını başkalarına kabul ettirmeye çalışma.

20 – İyi talihini başkaları ile paylaş. Yardım kurumlarına bağışta bulun, şefkatli ol.

10 Mayıs 2011 Salı

Washington'daki Büyük Başkan'a




Washington'daki büyük başkan bize topraklarımızı satın almak istediğini bildiren bir haber yolluyor. Büyük Başkan bize aynı zamanda dostluk iyi niyet dolu sözler de gönderiyor. Bu dostça bir davranıştır, zira biz onun bu dostluğa ihtiyacı olmadığını pek iyi biliriz. Biz onun istediğini düşüneceğiz, zira eğer biz satmağa razı olmazsak, belki o zaman da beyaz adam tüfeğiyle gelecek ve bizim topraklarımızı zorla alacaktır.
Gökyüzü nasıl satılır, ya da satın alınır, ya toprakların sıcaklığı? Bunu tasarlamak bize yabancıdır. İnsan havanın tazeliğine, suyun şarıltısına sahip olamazsa onu nasıl satabilir?
Siz onu bizden nasıl satın alabilirsiniz? Biz kararımızı vereceğiz. Seattle Reis ne söylerse, Washington'daki Başkan bunun doğruluğuna emin olmalıdır, tıpkı beyaz kardeşimizin mevsimlerin tekrar geleceğine güveni olduğu gibi.
Benim sözlerim yıldızlara benzer ki onlar hiç bir zaman sönmez. Bu dünyanın her bir parçası ulusum için kutsaldır, pırıldayan her çam yaprağı, her kumsallık kıyı, karanlık ormanlardaki her sis, her geçit, vızıldayan her böcek ulusumun düşünce ve yaşantılarında kutsaldır. Ağaçların içinde yükselen özsuyu kızılderili adamın hatıralarını taşır. Beyazların ölüleri, yıldızların altından geçmek için uzaklara giderken doğdukları toprakları unuturlar. Fakat bizim ölülerimiz bu büyülü dünyayı hiç bir zaman unutmazlar,çünkü o kızılderililerin annesidir. Biz bu toprakların bir parçasıyız ve onlar bizden birer parçadırlar. O güzel kokan çiçekler bizim kız kardeşlerimiz, geyik, at ve büyük kartal da bizim erkek kardeşlerimizdir. Yüksek kayalıklar, yeşil çayırlar, tayların ve insanların vücutlarının ılık sıcaklığı hepsi aynı bir aileye aittir.
Washington'daki büyük başkan bize bir yer vereceği ve bizim orada rahatça kendi kendimize yaşayabileceğimizi haber veriyor. O bizim babamız, biz de onun çocukları olacağız. Fakat böyle şey acaba hiç olabilir mi?
Tanrı bizim ulusumuzu sever, fakat kızılderili çocuklarını terk etti. O beyaz adama işinde yardım etsin diye makinalar yolluyor ve onun için büyük köyler yapacak. O geçen her günle sizin ulusunuzu daha kuvvetli yapacak.
Beklenmeyen bir yağmurdan sonra ırmaklar nasıl yataklarından taşarlarsa, siz de çok geçmeden bu toprakları dolduracak, her tarafa taşacaksınız.
Benim ulusum gelgitin çekilen dalgalarına benzer, fakat onlar bir daha geri gelemezler. Hayır biz başka başka ırklardanız. Çocuklarımız beraber oynamazlar, ihtiyarlarımızın anlattığı öyküler de başka başkadır. Tanrının lütfu sizin üzerinizdedir, bizler yetim kaldık. Biz topraklarımızı satmak için yaptığınız teklifleri bir kere daha düşüneceğiz. Bu sandığınız kadar kolay olmayacaktır.
Çünkü bu topraklar bize kutsaldır. Biz bu ormanlarla seviniriz. Bilmiyorum. Bizim davranışımız sizinkinden farklıdır. Derelerin ve ırmakların içinden geçerken pırıldayan sular yalnız su değildir: onlar bizim atalarımızın kanlarıdır.



Biz size bu toprakları sattığımız zaman, bilesiniz ki, onlar kutsaldır ve sizin çocuklarınız da onların kutsal olduklarını ve göllerin berrak sularında oynaşan her yansının benim ulusumun yaşantılarına ait masalları ve öyküleri anlatmakta olduklarını öğrenmelidirler. Suların çıkardığı sesler benim atalarımın sesleridir. Irmaklar bizim kardeşlerimizdir, onlar bizim susuzluğumuzu giderirler, bizim kayıklarımızı taşır, ve çocuklarımızı beslerler. Topraklarımızı sattığımız zaman, bunu hatırınızda tutmalısınız, ve çocuklarınıza öğretmelisiniz. Irmaklar bizim kardeşlerimizdir, sizin de. Ve siz şimdiden başlayarak ırmaklara iyiliğinizi esirgememelisiniz, öteki her kardeşe karşı da.
Kızılderili adam onun topraklarına giren beyaz adam karşısında her yerde geriledi, nasıl ki sabahın sisi dağlarda doğan güneşin önünden kaçar. Fakat bizim babalarımızın külleri kutsaldır. Onların mezarları mübarek topraklardır, bütün bu tepeler, ağaçlar, dünyanın bu kısmı, bizim için mübarektir.

Biz beyaz adamın düşünümüzü anlamadığını biliriz. Toprağın her parçası onun için birdir, çünkü o gece gelen ve yerden ihtiyacı olan şeyi alıp giden bir yabancıdır. Toprak onun kardeşi değil düşmanıdır, onu elde ettikten sonra ilerlere gider, babalarının mezarlarını geride bırakır ve onlarla bir daha ilgilenmez. O toprağı çocuklarından çalar ve gene ilgilenmez. Babalarının mezarları ve çocuklarının doğum hakkı çabukça unutulur. O annesi olan toprağı ve kardeşi olan gökyüzünü satılacak ve talan edilecek şeyler gibi, ya da koyunlar veya parıldayan inciler gibi satın almak için kullanır.
Onun açlığı dünyayı saracak ve geride her tarafta çölden başka bir şey kalmayacak! Ben bilmiyorum, bizim düşünüşümüz sizinkinden farklıdır. Sizin şehirlerinizin görüntüsü kızılderili adamın gözlerini ağrıtır. Belki bu onun bir vahşi olmasından ve bu gibi şeyleri anlayamamasından ileri gelir!
Beyazların şehirlerinde sessizlik denen bir şey yoktur. Orada ilkbaharda oluşan yaprakların seslerini, uçuşan böceklerin vızıltılarını işitecek bir yer de bulamazsınız. Fakat bütün bunlar benim bir vahşi olmamdan ve bunları anlayamamamdandır. Gürültü, patırtı bizim kulaklarımızı adeta tahkir eder. Kuşların ötüşünü, ya da geceleyin su başında kurbağaların bağırışlarını işitmedikten sonra dünyada ne vardır. Ben kızılderili bir adamım ve bunu anlayamıyorum.
Bir kızılderili gölün üstünden gelen rüzgârın mülâyim gürültüsünü sever, öğleyin yağan yağmurun temizlediği, taze çam yapraklarının ağırlaştırdığı rüzgâr kokusundan hoşlanır. Kızıl adam için hava kıymetlidir, çünkü her şey aynı solunumdan pay alır. hayvan, ağaç ve insan, hepsinin teneffüs ettiği hava aynıdır. Beyaz adam teneffüs ettiği havanın farkında değilmiş gibi görünüyor. Bir kaç gün önce ölen bir insanın kötü kokulan duymadığı gibi. Fakat biz size topraklarımızı satarsak, unutmamalısınız ki, hava bizim için kıymetlidir ve hava hayatta tuttuğu her şeyle ruhunu paylaşır. Rüzgâr babalarımıza ilk nefeslerini vermişti ve son nefeslerini de alan odur.
Çocuklarımıza da yaşama ruhunu o vermelidir. Eğer biz topraklarımızı size satarsak, onu özel ve mübarek bir şey olarak kıymetlendirmelisiniz. Beyaz adam da çayır çiçeklerinin üzerinden geçen rüzgârın onların kokularıyla nasıl tatlı koktuğunu duymalıdır. Topraklarımızı satmak üzerinde düşüneceğiz ve eğer buna karar verirsek, bunun bir şartı olacaktır. Beyaz adam topraklarımızdaki hayvanlara kardeşleri gibi muamele etmelidir.
Ben bir vahşiyim ve başka türlüsünü anlayamam. Ben şimdiye kadar beyaz adam tarafından bırakılmış, çürümüş binlerce bizon gördüm. Ben bir vahşiyim ve demir atın (lokomotif), sırf hayatta kalmak için öldürdüğünüz bizondan daha kıymetli olduğunu anlayamam. Hayvanları olmadıktan sonra insanların ne kıymeti vardır. Eğer bütün hayvanlar onu bıraksalardı, insanlar ruhlarının yalnızlığından ölmezler miydi? Hayvanların başına gelenler çok geçmeden insanların da başına gelecektir. Hayatta her şey birbirine bağlıdır. Toprağın başına gelen, onun oğullarının da başına gelir.
Sizler çocuklarınıza ayaklarının altındaki toprakların bizim büyük babalarımızın külleri olduklarını öğretmelisiniz. Toprağa kıymet vermeleri için onlara,toprağın bizim atalarımızın ruhlarıyla dolu olduğunu anlatınız.Çocuklarınıza, bizim öğrettiğimiz şeyleri öğretiniz.Toprak bizim annemizdir.Toprağın başına gelenler onun çocuklarının da başına gelir.
İnsanlar toprağa tükürürlerse,kendi kendilerinin yüzüne tükürmüş olurlar.Zira biz biliyoruz ki,toprak insana değil,insan toprağa aittir.Her şey, bir aileyi birbiriyle birleştiren kan gibi birbirine bağlıdır. Her şey birbirine bağlıdır.Toprağın başına gelen oğullarının da başına gelir.
İnsan hayatın dokusunu yaratmamıştır, onun içinde yalnız bir liftir. Siz dokuya ne yaparsanız, bunu kendinize yapıyorsunuz demektir. Hayır, gündüzle gece bir arada yaşayamazlar. Bizim ölülerimiz dünyanın tatlı ırmaklarında yaşamağa devam ederler ve ilkbaharın yavaş adımlarıyla tekrar geri dönerler, onların ruhu gölün yüzeyini çalkalayan rüzgârdır. Beyaz adamın topraklarımızı satın almak hususundaki isteğini düşüneceğiz.
Fakat benim ulusum soruyor, beyaz adam neyi satın almak istiyor? Gökyüzü ve toprakların sıcaklığı, koşan antilopların çabukluğu nasıl satın alınabilir? Biz size bütün bu şeyleri nasıl satabiliriz, siz de bunları nasıl satın alabilirsiniz? Kızıl adam bir kâğıt parçası imzaladığı ve bunu beyaz adama verdiği için siz bu topraklara istediğinizi yapabilir misiniz? Havanın tazeliğine ve suyun pırıltısına sahip değilsek, onları size nasıl satabiliriz? Sonuncusu öldükten sonra bizonları yeniden geriye satın alabilir misiniz? Biz teklifiniz üzerinde düşüneceğiz. Biz, satmağa razı olmadığımız takdirde, beyaz adamın tüfeğiyle gelip topraklarımızı alacağını bilmekteyiz. Fakat biz vahşi insanlarız. Beyaz adam ise, geçici olarak iktidardadır ve O kendisini bütün dünyanın kendisine ait olduğu, Tanrı sanmaktadır. Bir insan, annesine nasıl sahip olabilir? Biz topraklarımızı satın almak hususundaki tekliflerinizi tekrar düşüneceğiz.




Gece ve gündüz beraber yaşayamazlar, biz, sizin başka topraklara göç etmemiz teklifinizi düşüneceğiz. Biz uzakta ve sükun içinde yaşayacağız. Günlerimizin kalan kısımlarını nerede geçireceğimiz önemli değildir. Çocuklarımız babalarını gururları kırılmış ve yenilmiş gördüler. Savaşçılarımız utandırıldılar. Yenilgiden sonra günlerini miskince geçirdiler, vücutlarını tatlı yemekler ve kuvvetli içkilerle zehirlediler. Günlerimizin geri kalan kısmını nerede geçireceğimizin bir önemi yoktur. Zaten geriye de pek fazla zaman kalmamıştır. Bir kaç saat, bir kaç kış, sonra eskiden bu topraklar üzerinde yaşayan insanlardan, kendi uluslarının mezarlarında matem tutacak kimse kalmayacaktır. O ulus ki bir vakit sizinki gibi kuvvetli idi ve geleceğe ümitle bakıyordu; oysa şimdi ormanlarda başı boş dolaşmaktan başka yapacak bir şeyleri olmayacaktır.
Fakat ben ulusumun çöküşüne neden ağlayayım? Uluslar insanlardan oluşurlar, başka bir şeyden değil. İnsanlar da denizdeki dalgalar gibi gelip geçerler. Onlara yol gösteren ve onlarla dostun dostla konuştuğu gibi konuşan bir Tanrıya sahip olan beyaz adam bile, herkes için belirlenmiş olan alınyazısından kaçamayacaktır. Belki biz hep kardeşleriz.
Yalnız biz, beyaz adamın da bir gün keşfedeceği bir şeyi şimdiden biliyoruz. Bizim Tanrımız da aynı Tanrıdır. Sizler belki bizim topraklarımıza sahip olduğunuzu düşündüğünüz gibi ona da sahip olacağınızı düşünüyorsunuz, fakat buna muktedir olamayacaksınız. O insanların Tanrısıdır, kızılderililerin de beyazların da. Bu topraklar onun için kıymetlidir. Onları yaralamak, onların yaratıcısını hor görmek demektir.
Beyazlar da bir gün bu dünyadan gideceklerdir, belki de bütün öteki ırklardan daha çabuk. Yataklarınızı zehirlemeğe devam ediniz, ve bir gece kendi çöplerinizin içinde boğulacaksınız. Fakat batışınızda her tarafa parlak bir ışık yayacaksınız, bu, sizi bu topraklara getiren ve size bu ülkeye ve kızılderili adama hakim olmanızı emreden Tanrının kudretinin ateşinden gelecektir. Bu kader bizim için bir muammadır.
Bütün bizonlar öldürüldükten sonra, yaban atları evcilleştirildikten, ormanların en gizli köşeleri, binlerce insanın ağır kokusuyla dolduktan,sevimli tepelerin görüntüsü konuşan tellerle kirletildikten sonra... Çalılıklar nerede? Kayboldular! Kartallar nerede? Gittiler! O hızlı koşan taya ve ava "Allahaısmarladık" demek, ne demektir? Bu, o yaşamın sonu ve sırf daha fazla hayatta kalmanın başlangıcıdır! Tanrı bizim hayvanlara ve kızılderililere hâkim olmamızı istedi, herhalde bunun özel bir sebebi olacaktır, fakat bu sebep bizim için bir muammadır.
Belki beyaz adamın nelerden rüya gördüğünü, uzun kış geceleri çocuklarına hangi ümitlerini anlattığını, onların sabahın özlemini çekmeleri için imgelemlerinde (muhayyile) ne gibi hayalleri ateşlediğini bilseydik, evet belki o zaman onu anlayabilirdik. Fakat biz yaban insanlarıyız ve beyaz adamın düşleri bize saklıdır. Ve onlar bize saklı oldukları için de, biz kendi yollarımızdan gideceğiz. Çünkü biz her şeyden önce her insanın kardeşlerininkinden -ne kadar farklı olursa olsun- istediği gibi yaşama hakkını tanır ve sayarız. Bizi birbirimize bağlayan şeyler çok değildir. Biz sizin teklifinizi düşüneceğiz.
Eğer ona evet dersek, bu sırf bize vaat ettiğiniz yeni toprakları güvenlik altına almak içindir. Belki orada kısa günlerimizi kendi alıştığımız şekilde geçirebileceğiz. Son kızılderili bu dünyadan gittiği ve onun hatırası, yalnız bir bulutun sonsuz çayırların üzerindeki gölgesi olarak kaldığı zaman, babalarımın ruhu bu kıyılarda ve ormanlarda yaşamağa devam edecektir. Çünkü onlar bu toprakları seviyorlardı, yeni doğan bir çocuğun annesinin kalbinin atışını sevdiği gibi.
Size bu toprakları sattığımız zaman, siz de onları bizim sevdiğimiz gibi seviniz, onlarla bizim ilgilendiğimiz gibi, ilgileniniz. Onları bugün bulduğunuz gibi hatırlayınız. Ve bütün kuvvetinizle, ruhunuzla ve kalbinizle onları çocuklarınız için koruyunuz ve Tanrının hepimizi sevdiği gibi, siz de onları seviniz.
Çünkü biz bir şey biliyoruz: Tanrımız aynı Tanrıdır. Bu dünya mübarektir. Beyaz adam bile ortak kaderimizden kaçamaz. Belki biz hepimiz kardeşiz. Zaman bunu gösterecektir.
Duwarmish kızılderililerinin reisi Reis Seattle